NUMARALI
HADİS-İ ŞERİF:
حَدَّثَنَا
عُثْمَانُ
بْنُ أَبِي
شَيْبَةَ
حَدَّثَنَا
عَبْدُ
الرَّحْمَنِ
بْنُ مَهْدِيٍّ
عَنْ
سُفْيَانَ
عَنْ فِرَاسٍ
عَنْ الشَّعْبِيِّ
عَنْ
مَسْرُوقٍ
عَنْ عَبْدِ اللَّهِ
فِي رَجُلٍ
تَزَوَّجَ
امْرَأَةً فَمَاتَ
عَنْهَا
وَلَمْ يَدْخُلْ
بِهَا وَلَمْ
يَفْرِضْ
لَهَا الصَّدَاقَ
فَقَالَ
لَهَا
الصَّدَاقُ
كَامِلًا
وَعَلَيْهَا
الْعِدَّةُ
وَلَهَا
الْمِيرَاثُ
فَقَالَ
مَعْقِلُ
بْنُ سِنَانٍ
سَمِعْتُ
رَسُولَ
اللَّهِ
صَلَّى
اللَّهُ عَلَيْهِ
وَسَلَّمَ
قَضَى بِهِ
فِي بِرْوَعَ
بِنْتِ
وَاشِقٍ
Hiçbir mehir ta'yîn
etmeden evlenen ve onunla (zifafa) girmeden ölen bir adam hakkında Abdullah (b.
Mes'ud) şöyle demiştir:
"O kadının tam bir
mehir (alma hakkı) vardır, iddet (beklemesi) gerekir." Mîras (alma hakkı)
vardır. Ma'kıl b. Sinan dedi ki:
"Ben Resûlullah
(s.a.v.)'i Beru'a bint Vâşık hakkında böyle hüküm verirken işittim."
İzah:
Tirmizî, nikâh; İbn
Mâce, nikâh; Nesâî, nikâh; Darîmî, nikâh; Ahmed b. Hanbel, I, 431; III, 480.
Metinde geçen "tam
bir mehir hakkı vardır." Cümlesi Tirmizî'nin Sünen'i ile
Ahmed b. Kanbel'in Müsned'inde
"O kadına kendi seviyesindeki kadınların mehri kadar (bir mehir yani
mehr-i misi alma hakkı) vardır" şeklindedir. Bu iki rivayet arasında
farklı bir durum yoktur. Tirmizî ile Ahmed b. Hanbel'in rivayetleri konumuzu
teşkîl eden hadîsin tefsiri durumundadırlar.
Metinde geçen
"iddet beklemesi gerekir." cümlesindeki iddetten maksat, vefat
iddetiı denilen kocası ölen bir kadının yeniden evlenebilmesi için beklemesi gereken
süredir. Daha sonra açıklayacağımız üzere bu süre dört ay on gündür. Her ne
kadar bu hadîs görünüşte mevkuf bir hadîs gibi ise de, Ma'kıl b. Sinan'ın bu
hadîsi Resül-i Ekrem'e ref etmesi onun merfû' bir hadîs olduğunu
göstermektedir.
Ma'kıl b. Sinan'ın
künyesi Ebû Muhammed'dir. Ebû Abdurrahman Ebû Sinan olduğu da söylenir.
Mekke'nin fethi sırasında Müslümanların sancaktarı idi. Kendisinden Mesrük,
Esved, Abdullah b. Utbe, Alkame, Nâfi' b. Cübeyr b. Mutım gibi kimseler hadîs
rivayet etmişlerdir. Hicretin 63. senesinde vefat etti.
Berua' bint Vâşık'a
gelince, Hilâl b. Mürre'nin karışıdır. Mehrinin tesbitini evleneceği kişiye
bırakarak evlenmiştir. Fakat aralarında cinsî birleşme olmadan kocası öldü.
Bunun üzerine Resûlullah (s.a.v.) bu kadın için emsallerinin aldığı mehir kadar
bir mehiri kocasının mirasından alabileceğine hükmetti.
imâm Tirmîzi bu hadîsle
ilgili görüşlerini şöyle ifâde ediyor: "îbn Mesûd'un hadîsi
hasen-sahîhtir. Bu hadis, kendisinden çeşitli yollarla rivayet edilmiştir.
Peygamber (s.a.v.)'in ashabından ve sonrakilerden bazı ilim adamlarının ameli
bu hadîs üzeredir. es-Sevrî, Ahmed ve İshâk bu hadîsle hüküm vermişlerdir.
Peygamber (s.a.v.)'ın ashabından aralarında Ali b. Ebî Tâlib, Zeyd b. Sabit ve
İbn Ömer'in de bulunduğu bazı ilim adamları şöyle demektedirler: "Bir
adam, bir kadınla evlenir ve o kadına mehir ta'yîn etmeden ölürse O kadın,
miras alır; (fakat) ona mehir yoktur ve hakkında vefat iddeti lâzım
gelir!.." Şafiî'nin kavli de budur. Şafiî diyor ki: "Vâşık'm kızı
Berna'nın hadîsi bence de sabit olsaydı, (bu hadîs hakkında mütereddit
olmasaydım), Peygamber (s.a.v.)'den mervî olarak bu mesele hakkında elbette
delîl teşkîl ederdi!." Şafiî'nin Mısır'da bu kavlinden rücû' edip Vâşık'm
kızı Berua'nın hadîsine kaîl olduğu rivayet edilmektedir.